vioft2nnt8|201049142CC5|zubabi_zd|ContentPage|ContentText|0xfeff1408000000005002000001000b00

risperdal

risperdal

buy naltrexone canada

buy naltrexone no prescription

benadryl and pregnancy category

benadryl pregnancy congestion devlog.stoepel.net

viagra prodej praha

viagra cena

Feleğin Sillesi ve Çemberi

Zeki Demirkubuz, yine ‘en altta çırpınanları anlatıyor: ‘Üçüncü Sayfa’

Antalya’da sinemamızın son ürünlerini seyrettikten sonra, bir ikisi dışında yönetmenlerimizde ‘gazetecilik’ eğiliminin ağır bastığını düşünmeye başladım. İster tarihi, ister güncel konuya el atılsın, yatay düzlemde ele alınan, fazla derinleştirilmeyen, ‘uzamayan, kısalmayan’ karakter ve olaylar, gazete tarzının ‘görselleştirilmiş’ biçimleriye çıktılar karşımıza. ‘Görsel habercilik’ten, yani televizyonculuktan söz ettiğim, gazetecilik mesleğini hafife aldığım sanılmasın. Vurgulamak istediğim, sinemacılarımızın büyük çoğunluğunun, sinemanın o kendine özgü büyüsünden, yaratıcılığından, ‘genişliğinden’ ve sağladığı özgürlükten uzak durdukları, olan biteni ‘aktarmakla’, biraz da yorum getirmekle yetindikleri…

İlginçtir, en başta adıyla bu tarza gönderme yapan; genellikle varoşlarda, ‘en alttakiler’ arasında yaşanıp, kanlı, aşklı, entrikalı biçimde sunulan ‘üçüncü sayfa haberleri’ni tramplen niyetine kullanan ‘Üçüncü Sayfa’ ise bu eğilimin dışında kalan bir film olarak dikkat çekti. Zeki Demirkubuz, ‘C Blok’ ve ‘Masumiyet’ten sonraki üçüncü çalışması, Altın Portakal’da en iyi üçüncü film seçilen ‘Üçüncü Sayfa’da, hem ‘okuyup geçtiğimiz’ acıtıcı bir gerçekliğin dokusuna nüfuz etmeyi, kıvrımlarına girmeyi başarıyor; hem de oyunculuktan mekan kullanımına, ışıklandırmadan diyaloglara kadar, sinemacılık erdemlerini konuşturuyor. Çivisi çıkmış toplumumuzda, 50 dolar (evet, yalnızca 50 dolar) için eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyen, kirasını ödeyememekten, itilip kakılmaktan bıkmış usanmış figüran İsa ile İstanbul dışında bir şantiyede çalışan ahlaksız kocasının zorbalığından kurtulmayı ne olursa olsun kafaya koymuş ‘bodrum kadını’ Meryem’in öyküsü, artık ‘Demirkubuz sineması’ diyebileceğimiz yapıda, son derece akıcı bir anlatımla sergileniyor. ‘Masumiyet’te olduğu gibi, bir filmi rezil de vezir de edebilecek derecede rizikolu, ‘bıçaksırtı’ sahnelerden (Meryem’in İsa’ya geçmişini anlatması, figüranların kamera karşısında konuşmaları…) alnının akıyla çıkan Demirkubuz, polisiye-gerilim unsurlarına yer vererek ama bu türe fazla ‘yüklenmeyerek’ düşmüş ve yerden kaldırılmamış insanların dünyalarına dalıyor. Bir türlü kapanmayan kapılar gibi ‘klasik takıntılarını’ yeniden karşımıza çıkaran, Çiller posterlerinden Demirel’in televizyon konuşmasına, İsa’nın oynadığı arabesk dizisinden evsahibi-apartman yöneticisine kadar ‘yönetici fobisi’ni anlamlı vurgularla tekrarlayan Zeki Demirkubuz, feleğin sillesini yemiş ama feleğin çemberinden de geçmiş olduğunu anladığımız ‘hesapçı’ ve nihayetinde olumsuz kadın karakteriyle de kendi çizgisini çekiyor.

Başak Köklükaya ve Ruhi Sarı gibi iki genç oyuncunun karakter yaratmadaki ustalıkları, beden dillerini çok iyi kullanmaları ve Köklükaya’nın ‘Meryem’i seslendirmek’te gösterdiği başarıyla alkışladığımız, kısacık rolünde Cengiz Sezici’nin çok iyi olduğu, sürpriz sayılabilecek bir final içeren ‘Üçüncü Sayfa,’ bugüne kadar en büyük desteği eleştirmenlerden gören Demirkubuz’un, eleştirmenlere de laf atmadan duramadığı şu günlerde, mutlaka seyredin dediğimiz bir film kısacası.

Tunca Arslan. Radikal. 2 Kasım 1999.