vioft2nnt8|201049142CC5|zubabi_zd|ContentPage|ContentText|0xfeff4c0800000000ab02000001000e00

how to buy naltrexone

where can i buy naltrexone beaconraffletickets.com buy naltrexone from trusted pharmacy

motilium

motilium read here

melatonin and weed good sleep

melatonin and weed erowid blog.sportsonline.com.au

symbicort inhaler price

symbicort

Demirkubuz’un ‘Kıskanmak’ı: Zina etmeyeceksin

Yazar-yönetmen  Zeki Demirkubuz’un Türk sinemasında  benzersiz bir yeri var: İnsanın ızdırabı,  kalleşliği, kadere boyun eğişi ve duygusal güç kullanımında ataerkil toplumun dinamiklerini ele alışındaki dik başlı, özürsüz ve kendinden memnun uslubu nedeniyle eleştirmen ve izleyicilerde  hem nefret hem hayranlık uyandırıyor. 

Demirkubuz’un sinemadaki hüneri özellikle “Masumiyet” (Innocence, 1997) ve daha yeni olan “Kader” (Fate, 2006) gibi filmlerde ortaya çıkıyor.

Bu kez, her zamanki çağdaş toplumun resmedilmesi konusundan ayrılıp Nahid Sırrı Örik’in 1946’da yazdığı “Kıskanmak” (Envy) isimli romandan yola çıkarak bir dönem filmi yönetiyor.

Konu, Batı Karadeniz’de bir maden kenti olan Zonguldak’ta 1930lu yıllarda geçiyor. Yeni kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti henüz emekleme dönemindedir. Cumhuriyet Bayramı’nda milli marşı söyleyen misafirlerin yüz ifadelerine hem gurur hem bağlantısızlık hakimdir. 30 saniye kadar süren bu sahneden misafirlerin vals yaptığı sahneye geçeriz—belki de o dönemde modern cumhuriyetin algılanışının tezahür ettiği biçimlere bir dokundurmadır bu. Baş karakterlerle hemen tanışırız: şehirdeki maden şirketine tayin edilmiş İstanbullu mühendis Halit (Serhat Tutumluer), kendisinden epeyce genç, güzel ve sosyetik eşi Mükerrem (Berrak Tüzünataç) ve Halit’in son derece çirkin ve evliliğinin bir uzantısı olan sığıntı kız kardeşi  Seniha (Nergis Öztürk). 

Herkes bu aile düzeninden mutlu görünmektedir; en azından zarif konuşmalardan ve kabullenme havasından anladığımız budur. Halit ailesini geçindirmek için ağır koşullarda çalışmakta ve akşam yemeği boyunca sessiz kalmaktadır. Karısına davranışları hem hayranlık hem ilgisizlik taşımaktadır. Seniha, erkek kardeşinin kendisinden pek hoşnut olmamasına rağmen evi çekip çevirmekte ve münzevi bir yaşamı tercih etmektedir. Ve çocuksu havasıyla Mükerrem güzelliğini sergilemeyi gayet iyi bilmekte ve daha çok İstanbul’daki renkli yaşamının hasretini çekmektedir. Buradaki ana konu Seniha ile Mükerrem arasındaki ilişkidir. Güzellik ve Seniha’nın evlilik içindeki yakın konumu nedeniyle bu iki kadının birbirlerine kötü davranacağı beklenebilir. Ancak aralarındaki, resmiyeti aşan bir kızkardeşlik bağıdır. Ya da denkleme yeni bir öğe eklenene kadar öyle olduğunu düşünürüz.

Kentin en zengin ailesinin yakışıklı ve işe yaramaz oğlu Nüzhet, Mükerrem’e göz koyunca dinamikler geri dönülmeyecek biçimde değişir. Mükerrem, önceleri Nüzhet’in aşikar cinsel imalarından tiksinir. Ancak şehvete teslim olması ve Nüzhet’le ilişkiye girmesi uzun sürmez. Bu ilişki belki de ona  Allah’ın unuttuğu bu kentte dramının güzel ızdırabı devam ederken, ona yapacak bir şey buldurur. Halit durumdan habersiz, Seniha ise her şeyin farkındadır. Seniha’nın bu zina ilişkisini erkek kardeşinden neden sakladığı sorusunun cevabı onun anlayışlılığında mı yoksa yaratacağı cehennem için uygun zamanı beklemesinde mi yatmaktadır?

Seniha rolünde Öztürk’ün performansı heyecan verici; Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde aldığı En İyi Kadın Oyuncu ödülü hak edilmiş bir ödül. Kendi kontrolünde olmayan bir kadere hapsedildiğini düşünen bir kadının mizacını beden diliyle, yüzündeki seğirmelerle ve incelikli tonlamalarla canlandırıyor—nihayet, eğer güzellik Allah vergisiyse çirkinlik de öyledir. Seniha, sonunda Mükerrem’in “erdemsizliğini”erkek kardeşine açıklarken performansı eşsiz bir zerafet taşıyor. Bu açıklamanın sebebinin  Seniha’nın Mükerrem’den intikam alışı mı yoksa erkek kardeşi ya da yaşam hakkında daha derin bir şey mi olduğu konusunu düşünüyoruz. Tabii, o noktada  sonuçların ne olacağı ve “kader”inin nasıl zalimce değişeceği konusunda kendisinin de bir fikri yok.

“Kıskanmak” birçok açıdan Demirkubuz’un önceki filmlerinden farklı. Daha ihtiyatlı ve klostorofobik oluşu, filmi,  açıklaması gerekenden fazla hiçbir şey açıklamadan,  duygusal gerilimin kesintisiz iniş-çıkışlarına dönüştürüyor. Güçlü diyalog sekansları son yıllarda Türk sinemasından çıkan en iyi sekanslar. Sinematografi ve sanat yönetimi yoluyla yaratılan ürkütücü atmosfer, izleyiciyi insan ruhunun çarpık, aşina ve zamansız evrenine çekiyor. “Kıskanmak”,  çağdaş toplumda geçseydi gücünden bir şey kaybetmezdi, zira insan, kıskanmak, şehvet ve aşağılamadan daha güçlü duygu olmadığını düşünüyor.

Emine Yıldırım. Today’s Zaman. 9 Temmuz, 2010.

İngilizce’den çevrilmiştir.