vioft2nnt8|201049142CC5|zubabi_zd|ContentPage|ContentText|0xfeff3c08000000007602000001000200

lipitor

lipitor onderdewatertoren.nl

buy low dose naltrexone online

buy naltrexone

benadryl pregnancy rating

benadryl pregnancy nhs go

lexapro weed effects

lexapro and weed safe patemery.azurewebsites.net

Bekleme Odası

Zeki Demirkubuz, yönetmen sinemacılığı ve entellektüel derinliğe yönelik söylencesel yaklaşımların gerçek yüzünü gösterebilmek amacıyla Bekleme Odası’nda (The Waiting Room, 2003), kendisini estetik kaygılarından ve biçim düşkünlüğünden kopartmaya çalışır. Bir başka deyişle, film, ‘entellektüel yönetmen’ kavramının gizemini hayli kaba bir tutumla ortadan kaldırır. Bekleme Odası, bilinçli olarak inceliksiz kılınmış bir minimalizm ve göz alıcı olmaktan uzak kurgusu yoluyla mitleştirilmiş auteur yönetmen gerçekliğinin cilasını kazır ve bunu yalnızca yönetmeni en günlük, sıradan durumlar içinde göstererek değil, aynı zamanda günlük bayağılıkları estetik kılmak için kullanılan bildik yollardan ayrılarak da yapar.

Film, Zeki Demirkubuz’un canlandırdığı yönetmen Ahmet’in, Dostoyevsky’nin Suç ve Ceza’sını sinemaya uyarlama projesi süreci içinde özel yaşamında karşılaştığı sorunlar hakkındadır. Güçlü ve temelsiz bir kayıtsızlık duygusuna yakalanmış olan Ahmet, kendini, yaşamında anlam taşıyan (ya da taşıyabilecek) her şeyden kopartır: Karısına onu aldattığını bildirerek yalan söyler; yeni film projesini iptal eder; kendisine aşık olan asistanını aralarında duygusal bir bağ olmadığını belirterek kendisinden nefret etmeye zorlar. Ahmet’in içinden geçmekte olduğu süreç, güçlü ve bastırılamaz bir kendini yok etme, yaşamla ilgili bütün rasyonel bağlardan kaçınma süreci olarak tanımlanabilir.

Bekleme Odası, yaşamın keyfi doğasıyla ilgilidir, ama aynı zamanda bir adamın  Dostoyevskivari bir yoğunluğa bugünün dünyasında ulaşamamasının hikayesidir. Film boyunca duvarda asılı olduğunu gördüğümüz Dostoyevski portresi, bize sürekli olarak Ahmet’in sanatında yakalamaya çalıştığı Suç ve Ceza’nın varoluşsal yoğunluğu ile bu güçte bir etkiyi içinde taşımayan günlük yaşamı arasındaki büyük farkı hatırlatır. Edebiyatın yüceliği tarafından aşağılanmış günlük yaşamı, bütün anlamını yitirir. Nedensiz bir akışın boşluğunda savruluşu sırasında, oturduğu apartman dairesinin arka bahçesinde yakaladığı hırsıza Raskolnikof rolünü vererek ve kendisini ziyarete gelen kadınlarla sevişerek çevresindeki keyfiliğe isteksizce tutunur. Kadınlarla ilişkisinin doğası, Bekleme Odası’nın en önemli temalarına işaret eder: mutlak dürüstlük ve yalansızlık arayışı. Ahmet’in karısına ve asistanına karşı kaba tutumu, onun cinsel iktidar düşkünlüğünün göstergesi olmayıp, ilişkilerde dürüstlüğü korumaya duyduğu arzuyu yansıtır. Bu arzu o derece aşırıdır ki, doğruluğa ancak çevresindekileri aldatarak, onlara ruhunun kötülüğünü göstererek ulaşabileceğini düşünmesine neden olur. Dolayısıyla, filmin, bir adamın yaşama karşı ilgisizliğiyle ilgili olmadığı noktasının altını çizmemiz gerekir; film, dehaya giden yolun ilgisizlikten geçtiğini düşünen bir adam hakkındadır.

Kuşkusuz Demirkubuz’un estetik ve güzelliği sinemasal anlamda reddediyor olması da, Ahmet’in arılık ve açıklık arayışıyla uyuşmaktadır. Karakteri kendi canlandırmayı seçmesinin nedenlerinden birisi de muhtemelen budur. Ancak, Bekleme Odası, otobiyografik filmlerle karıştırılmamalıdır. Filmde izlediğimiz yönetmen Zeki Demirkubuz olmayıp, onun kendi içindeki kötülüğü açığa çıkartma ve o kötülükle yüzleşme çabasının bir yansımasıdır. Demirkubuz bir söyleşide, kötülükten konuşmanın ve en derindeki kötülük düşüncelerinin açığa çıkartılmasının —her zaman bu yönde düşüncelere sahip olunmasa bile— diğer insanlarla dürüst, güvenilir ve gerçek ilişkiler kurmak isteyen herkes için bir önkoşul olduğunu söylüyor. Bunun sonucu olarak da, Bekleme Odası, onun izleyiciyle gerçek bir iletişim kurabilme çabasıdır; Suç ve Ceza’nın varoluşssal derinliğini yakalayamadığının itirafıdır. Ancak filmin son sahnesinin gösterdiği gibi bu, onun romanı uyarlamayacağı anlamına gelmez: Yönetmen, senaryosunu tekrar yazmaya başlamıştır. Ancak bu kez romanın uyarlamasını yapmamaktadır; romanı uyarlayamaması hakkında bir senaryo yazmaktadır. Sonuç, adı Bekleme Odası olan bu filmdir.

Fırat Yücel. Mental Minefields: The Dark Tales of Zeki Demirkubuz. Der. Zeynep Dadak - Enis Köstepen. New York: Altyazı, ArteEast, Moon and Stars Project.  2007. 

İngilizce’den çevrilmiştir.