vioft2nnt8|201049142CC5|zubabi_zd|ContentPage|ContentText|0xfeffda07000000003301000001000d00
Zeki Demirkubuz Hakkında. Mental Minefields - The Dark Tales of Zeki Demirkubuz
Yaklaşık on yıldır Türk auteur yönetmenler, hem yurt içinde hem de dünya çapında gittikçe artan bir izleyici ve hayran kitlesi yarattılar. Bu bireysel sinema, Bresson, Bergman ve Kairostami gibi çeşitli ustalarla temas halinde olduğu halde, herhangi bir okul ya da yönetmenin soyundan geldiği iddia edilemez.
Ün kazanmış takımyıldız içinde Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Reha Erdem, Derviş Zaim ve Yeşim Ustaoğlu var. Bu yönetmenlerin filmleri çoğunlukla Türkiye’de yapılmış, bağımsız Türkiye yapımlarıdır. Bereketli filmografileriyle birleştiğinde bu durum, çağdaş Türk sinemasında kayda değer bir dönüm noktasına işaret eder. Bu dönüm noktası, ticari yapımların başatlığına karşı Avrupa fonlarıyla yapılan koprodüksiyonlar yoluyla, auteur ve deneysel sinemacılığın mümkün kılındığı bu bölgedeki (Doğu Avrupa, Arap ülkeleri ve İran gibi) yapımcılığın aldığı yönün, tersine bir gidiştir.
Bu grup içinde Zeki Demirkubuz en üretken olandır. Yedinci filmi olan Kader (2006), 2006 Eylül’ünde Antalya Film Festivali’nde ilkgösterimini yaptı. Demirkubuz’un filmografisi janr açısından çok yönlüdür: Bekleme Odası (2003) gibi intimiste filmler ve Masumiyet (1997) gibi büyük prodüksiyonlar. Buna rağmen filmlerine nüfuz etmiş temalar ve motifler vardır. Bunların en çarpıcısı, öykülerindeki edebi duyarlılıkla bir kısmı Suç ve Ceza ve Yabancı gibi modern edebiyatın başyapıtlarından esinlenerek yaratılmış kahramanlarıdır.
1964 yılında Isparta’nın Eğirdir ilçesinde doğan Zeki Demirkubuz, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirmiştir. 17 yaşındayken komünist faaliyetlerde bulunduğu iddiasıyla üç yıl hapis yatmıştır. Tahliyesinden sonra sinemayla tanışması ve ünlü Türk yönetmen Zeki Ökten’in asistanı olarak mesleğe başlaması, kendi ifadesiyle kasıttan çok kaza sonucu olmuştur. O dönemi şöyle hatırlıyor: “17 yaşımdan 21 yaşıma kadar hapiste yattım. Şimdi tamamen inançsızım ama ateist değilim: Kuşku duymaya inanıyorum; bu da benim komünist olmamı ya da herhangi bir başka ideolojinin takipçisi olmamı imkansızlaştırıyor. Suç ve Ceza’yı ilk kez hapishanede okudum; yaşamakta olduklarımı anlamama gerçekten yardımcı oldu. Hapishanede geçirdiğim sürenin bir şeylere yol açacağını hissettim. Yazar olacağımı sanıyordum ama yönetmen oldum”.
Demirkubuz kendi yapım şirketi olan Mavi Filmcilik Ltd.’ı kurar. Şirket, Yeşilçam (Türkiye’nin Hollywood’u) dışındadır. Başlangıçta ‘bağımsız’ sinemayı büyük stüdyo yapımlarına ait olan, maddi kaygılardan bağımsız olmak şeklinde ele almışsa da, mesleğinin ilerleyen yıllarında Demirkubuz bu düşüncesini tekrar ziyaret edip şöyle demiştir: “Önemli olan insanın özünden, iç dünyasından bir şey üretebilmesidir”.
İlk uzun filmi olan C Blok’u 1994 yılında çeker. Ateşli bir bağımsız olan Demirkubuz, hakim trendlere uymak açısından tavizsizliği ve filmlerinin her yönünü kontrolü altında tutmasıyla tanınır. Edebiyata olan düşkünlüğü onun sinemacı kimliğinin de önemli bir öğesi olmuştur:Kendisi tarafından yazılan senaryoları roman havası taşır; karakterlerinin uzun monologları ve diyalogları vardır. “Hikayeyi ön plana alarak senaryoyu oluşturmaya calışıyordum. Zaman geçtikçe bir durum hakkında film yapmak daha çok ilgimi çekmeye başladı ve öykünün arka plana atılmasından rahatsız olmamaya başladım”.
Uluslararası izleyicilerin ve sinema eleştirmenlerinin dikkatini ilk olarak Türkiye ve Avrupa’da çok sayıda festivalde gösterilen ikinci filmi Masumiyet’le çekti. Masumiyet’i izleyen Yazgı (2001) ve İtiraf (2001) ilgiyle karşılandı ve her ikisi de Cannes’ın Un Certain Regard bölümünde gösterildiler. İtiraf’la Bekleme Odası Zeki Demirkubuz için, “kendi yaşamlarımızdaki bir insanlık halini ya da durumunu alıp onun etrafında bir öykü yazmak” tarzındaki yapıtlarını simgelemektedir. Ancak Yazgı’da hem durum hem öykü ön plandadır.
Yazgı, Demirkubuz’un “Karanlık Hakkında Öyküler” adını verdiği üçlemenin ilk filmidir. Üçlemenin diğer filmleri İtiraf ve Dostoyevksi’nin Suç ve Ceza romanını sinemaya uyarlamayı başaramayan bir yönetmenin öyküsünü anlatan Bekleme Odası’dır. Demirkubuz kitabın uyarlamasını yapmaya hâlâ istekli olduğunu söylüyor. “Raskolnikof rolünde inandırıcı olacak birisini bulamadım”. Üçlemede ziyaret edilen temalar bütün filmlerinin içinde vardır. Yedi filmden sonra Demirkubuz “Bu konular hakkında film yapmaya devam edeceğimi anlıyorum” diyor.
Demirkubuz, içlerinde birden çok kere kazandığı Uluslararası Sinema Eleştirmenleri (FIPRESCI) ödülüyle Antalya Film Festivali Altın Portkal ödülü de olmak üzere, çok sayıda ödülün sahibi. Az sayıda yönetmenden etkilendiğini söylemekle birlikte ahlaki çıkmazlar içinde biçimlenen ve şeffaf olmayan karakterleriyle tekrar tekrar ziyaret ettiği temalar Bresson ve Kieslowki’yle kıyaslanmasına neden olmakta. Bu duruma cevap olarak şöyle diyor: “Benim kaynaklarım yaşam, edebiyat ve kendi iç karanlığımdır”.
Rasha Salti. Mental Minefields: The Dark Tales of Zeki Demirkubuz. Der. Zeynep Dadak-Enis Köstepen. New York: Altyazı, ArteEast and Moon and Stars Project. 2007.
All quotes from Zeki Demirkubuz have been taken from an interview by Aydın Bal (translated by Zeynep Kılıç), published on the website of the Bosphorus Art Project, and an interview by Jamie Bell, Sight & Sound, February 2006.